Marmara Denizi’ndeki 6,2 büyüklüğündeki depremin ardından bu sarsıntının İstanbul çevresindeki fay hatlarını nasıl etkileyebileceği merak konusu oldu.
Uzmanlar 6,2’lik bir depremin İstanbul’daki riskli fayın enerjisini boşaltmaya yetmeyeceği yorumunu yapıyor. Prof. Dr. Naci Görür X hesabından yaptığı paylaşımda “Bunlar Marmara’da beklediğimiz büyük deprem değil. Bunlar bu fayın biriktirdiği stresi artırıyor. Yani kırılmaya zorluyor. Burada asıl deprem daha büyük ve 7’nin üzerinde olacak” yorumunu yaptı.
Prof. Dr. Okan Tüysüz de 6,2 büyüklüğündeki sarsıntının “büyük bir depremin öncüsü olabileceği endişesiyle önemli olduğunu” söyledi.
Bu fayda 17 Ağustos 1999’dan beri deprem beklendiğini belirten Prof. Tüysüz, “Burası fayın kilitli olduğu, yani stres biriktirdiği bir bölgedir. Bu strese dayanamayan fayın bazı kesimleri kırılıp bu tip depremler üretiyor” ifadelerini kullandı. Beklenen 7 büyüklüğündeki bir depremin enerjisini boşaltmak için yaklaşık 30 adet 6 büyüklüğünde deprem olması gerektiğini söyleyen Prof. Tüysüz, şöyle konuştu:
“Burada bir miktar enerji boşaltmıştır ama bu bizim beklediğimiz 7’nin üzerindeki depremi çok etkileyebilecek bir deprem değildir.” “İstanbul, daha doğrusu tüm Marmara bir depreme gebedir. Bu da o anlamda uyarıcı olabilir.”
Prof. Dr. Celal Şengör Kandilli Rasathanesi’nden aldığı fay çözümlemeleri üzerinden yaptığı açıklamalarda 23 Nisan’daki sarsıntının “beklenen büyük İstanbul depremini bir parça yakınlaştırmış olabileceğini, ancak öncü bir sarsıntı olmadığını” söyledi.
Özellikle Yeşilköy ve Tuzla gibi sahil kesimlerinin tehlike altında olduğunu belirten Şengör, buna karşın son sarsıntının fay hattının tek parça kırılmayacağını gösterdiğini ve beklenen büyük depremin şiddetini 7,6’lardan, 7,2’ye gerilettiğini vurguladı. Şengör ayrıca, halka evlerinde kalmaları çağrısı yaptı.
Burak Çatlıoğlu 6,2 büyüklüğün küçük bir deprem sayılamayacağını vurguladı ve ekledi: “Bu hattın doğusu 1999 İzmit depreminde, batısı da 1912 Mürefte depreminde kırılmıştı. Ortada kırılmayan burası kalmıştı, burası da kırıldı.”
Prof. Dr. Osman Bektaş da bu bölgedeki fayın İngilizce’de creeping denen, Türkçe’de de sürüklenme olarak adlandırılan hareketlerle enerjisini yavaşça harcadığını vurguladı.
Prof. Bektaş, bölgede bundan daha büyük bir deprem beklemediğini söyledi.
Prof. Süleyman Pampal bu tartışmada her iki tarafın da “kendilerince haklı sonuçlara ulaştıkları” yorumunu yaptı. Prof. Pampal “Biri kesin doğrudur, öbürü değildir demek doğru olmaz” dedi.
Pampal, bu fayın 1766’da iki deprem ürettiğini hatırlatarak “Şimdi doğuya doğru kırılmamış bir kesim olduğu anlaşılıyor. Orası kırılırsa, ne zaman kırılır bilemeyiz, bana göre 7’den daha küçük, 6,5-7 arası bir deprem üretme potansiyeli var” dedi. Prof. Pampal, suyun altındaki yüzey kırığı incelenmeden kesin bir şey söylenemeyeceğini vurguladı.
Dr. Yasemin Korkusuz Öztürk de “Deprem Orta Marmara Çukuru’nun hemen doğusunda, bizim tamamen kilitli olduğunu düşündüğümüz üç segmentten batıdakini kırmış olarak görülüyor. Çünkü artçı depremlerin dağılımları Kumburgaz segmentinin batı ucunda hemen sönümleniyor” dedi.
Dr. Öztürk, bugün yırtılan fayın doğu ucunda 259 yıllık bir enerji birikimi olduğunu hatırlatarak İstanbul’un şehir merkezine daha yakın bu kesimin risk oluşturabileceğini söyledi. Ancak depremlerin ne zaman meydana geleceğini tahmin etmenin mümkün olmadığını da ekledi. AKOM Bilim Kurulu ise 23 Nisan’da yaptıkları açıklamada deprem riskinin ortadan kalkmadığını, artçıların da bir süre daha devam edeceğini söyledi.
212total visits,1visits today
Yazar hakkında