Kategori arşivi Genel

KOCAELİ DİLOVASI’NDA KİMYASAL SIZINTI

Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde bir boya fabrikasının sahasında park halindeki tankerden sızan kimyasal madde, ekipleri harekete geçirdi. Özel kıyafetli ekiplerin müdahalesiyle kimyasal maddenin yayılması engellendi.

Olay, dün saat 23.30 sıralarında Dilovası Organize Sanayi Bölgesi Liman Caddesi’ndeki bir boya fabrikasının sahasında meydana geldi. Park halinde bulunan tankerdeki Toliendi-İzosiyanat isimli köpük yapımında kullanılan kimyasal madde sızdı. Koku ve yüklesen dumanı fark eden fabrika çalışanları tankerden uzaklaştı. 112 Acil Çağrı Merkezi’ne yapılan ihbar üzerine bölgeye itfaiye, AFAD, sağlık ve polis ekipleri yönlendirildi.

Olayın ardından Diliskelesi Muhtarı Adem Kaya yaptığı açıklamada, “Yoğun bir sızıntı söz konusudur. Tüm halkımıza sesleniyoruz; kapı ve pencerelerinizi kesinlikle açık bırakmayın. Dışarı çıkmamaya özen gösterin. Bizler halk olarak bu tür tehlikeleri sürekli yaşıyoruz. Sanayicilerimizin de artık bu konuda sorumluluk alması ve duyarlılık göstermesi gerekiyor. Şu anda büyük bir sızıntı yaşanıyor. Halkımızın sağlığı için herkesi dikkatli olmaya çağırıyoruz” dedi.

Özel kıyafetlerini giyen ekiplerin, müdahalesiyle kimyasal maddenin yayılımı engellenerek tedbir alındı. Polis, olayla ilgili inceleme başlattı.

Afganistan’da 6 Büyüklüğünde Deprem

Afganistan’da Pakistan sınırına yakın bir noktada 6 büyüklüğünde deprem meydana geldi. Depremde en az 500 kişinin öldüğü, bin kişinin ise yaralandığı bildirildi.

Afganistan’da Pakistan sınırına yakın Nangarhar vilayetinin merkez ilçesi Celalabad’ın yakınlarında 6,0 büyüklüğünde deprem meydana geldi. Depremde en az 500 kişinin öldüğü, bin kişinin ise yaralandığı bildirildi.

ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi (USGS), yerel saatle 23.47’de meydana gelen 6,0 büyüklüğündeki depremin merkez üssünün ülkenin Pakistan sınırı yakınındaki Celalabad’ın 27 kilometre kuzeydoğusu olduğunu açıkladı. Deprem, yerin 8 kilometre derinliğinde gerçekleşti. Aynı eyalette 20 dakika sonra 4,5 büyüklüğünde bir deprem daha meydana geldi.

Ülkenin resmi haber ajansı Bakhtar, deprem nedeniyle en az 500 kişinin öldüğünü, bin kişinin ise yaralandığını duyurdu.

Afganistan Halk Sağlığı Bakanlığı Sözcüsü Şarafat Zaman ise, depremin dağlık ve ulaşımı zor bir bölgede gerçekleştiğini belirterek, geniş çaplı arama kurtarma çalışmalarının başlatıldığını söyledi.

Can kaybının artabileceğini kaydeden Zaman, “İnsan kayıpları ve altyapı hasarına ilişkin kesin bilgilere ulaşmamız zaman alacak” açıklamasında bulundu. Sarsıntının şiddeti ve depremin yol açtığı hasar ise kameralara yansıdı.

YANIYOR ZATEN, BARİ KESMEYELİM…

Yeni tahminlere göre dünyadaki ağaç sayısı üç trilyonu biraz geçiyor.

Uydu fotoğraflarıyla dünyada orman yoğunluğunu inceleyen Yale Üniversitesi’nden Thomas Crowther ve ekibine göre dünyada kişi başına düşen ağaç sayısı 420. İnsanlığın 11 bin yıl önceki son buzul çağdan bu yana 3 trilyon civarında ağacı yok etmiş olabileceği tahmin ediliyor. İnsanın ağaç yoğunluğu üzerindeki etkisinin büyük olduğunu belirten Dr Crowther, Avrupa’nın daha önce tümüyle ormanla kaplı bir alan olduğunu, bugünse esas olarak tarla ve çayırlıkla kaplı olduğunu söylüyor.

Orman Genel Müdürlüğü verilerine göre:

  • 1998-2024 yıllarını kapsayan 27 yıllık dönem için yıllık ortalama yangınlarda zarar gören orman alanı 15 bin 281 hektar,
  • 2025 yılı 31 Temmuz itibari ile tüm Türkiye’de orman yangınlarından zarar gören alan 54 bin140 hektar,
  • 2021 yılında tüm Türkiye’de yangınlardan zarar gören orman alanı 139 bin 416 hektar,
  • 2025 yılında İzmir genelinde Ocak ayından bu yana yangınlarda zarar gören orman alanı 10 bin 328 hektar,
  • İzmir’de 2025’te yaşanan son yangınlarda farklı ilçelerde zarar gören orman alanı: Buca: 1544 Aliağa: 770 Seferihisar: 2300 Menderes: 3864 Çeşme: 322

 

Her ne kadar siyasi otoriteler tam tersini söylese de Türkiye’de ormansızlaşma ve orman bozulmasının son yıllarda artık katlanılamayacak bir seviyeye geldiği söylenebilir. Sadece 2021 yılı içinde bile; yürürlüğe konulan yasa ve yönetmelik değişiklikleriyle, turizm amacıyla yapılan tahsisler oldukça kolaylaştırılırken, Orman Kanunu’nun 17. ve 18. maddeleriyle ilgili çıkarılan iki farklı yönetmelikle, ormancılık dışı amaçlarla yapılan tahsislerin kapsamı genişletilmiştir. EK-16. maddeye göre orman dışına çıkarılan alanların işgalcilerine satışını düzenleyen yasa da 2022 yılı içinde yürürlüğe girdi. Tüm bu değişikliklerin, ormanlarımızın orman yangınlarıyla rekor miktarda bir artışla zarar gördüğü ve kamuoyunun orman hassasiyetinin arttığı 2021 yazında ve sonrasında yapılmış olması, durumun vardığı noktayı açıkça ortaya koyuyor. Siyasiler ormanları bir doğal varlık olarak değil de paraya ve belli çevreler için imtiyaza dönüştürebileceği bir arazi olarak görüyor ve bu anlayışla yönetiyor. 2016 yılından 2020 yılına kadar, kesim için, işaretlenen ağaç miktarı 20 milyon metreküpten 30,1 milyon metreküpe çıkmış durumda. 2016 yılından 2020 yılına kadar ticari olarak kesilen orman ağacı miktarı yüzde 100 artmıştır.

Birleşmiş Milletler çatısı altında faaliyet gösteren Doğayı Koruma Birliği’nin verilerine göre, dünyada korunan karasal alan oranı dünya genelindeki toplam karasal alana göre yüzde 15, Avrupa’da bu yüzde 26, Türkiye’de 2020 yılına gelindiğinde bu miktar tam yüzde 9’a inmiştir.

“Paris İklim Anlaşması’ ile ‘Ormanlar ve Arazi Kullanımı Üzerine Glasgow Liderler Deklarasyonu” ormanların korunması ve ormansızlaşmanın önlenmesi gerekliliğini bir kez daha ortaya koymuştur. Ormansızlaşmanın pek çok çevresel, sosyal ve ekonomik sonucu bulunmaktadır. Bunlar arasında iklim krizinin yeri son yıllarda giderek daha fazla ön plana çıkmaktadır. Ormanların sürekli artan önemine karşın son yapılan küresel değerlendirmeler ormansızlaşmanın devam ettiğini göstermektedir. Dünya genelinde toplam orman alanı miktarı 2020 yılı itibarıyla 4,06 milyar hektardır ve bu alan toplam karasal alanların %31’ine karşılık gelmektedir. 1990-2020 yılları arasındaki 30 yıllık dönemde dünya genelinde 178 milyon hektarlık net orman azalması yaşanmıştır. Söz konusu 30 yılı onar yıllık ara dönemler halinde incelediğimizde, ormansızlaşmanın hızı azalıyor olsa da devam etmekte olduğu görülmektedir. Kıtalar bazında bakıldığında, ormansızlaşma özellikle Afrika ve Güney Amerika’da yaşanmakta, Avrupa’da ve Asya’da ise orman alanları artmaktadır. Türkiye’de genel olarak orman alanı artışı görülüyor olmasına rağmen bu artış topluma şeffaf ve doğru bir şekilde aktarılmamakta, konunun bazı yönleri ön plana çıkarılırken bazı yönleri saklı tutulmakta ve toplumda gerçeklerle uyumlu olmayan bir algı yaratılmaktadır. Öncelikle, orman alanı artışı ülkenin tamamında değil genellikle göç veren, nüfusu azalan bölgelerde yaşanmaktadır. Bu bölgelerde, terk edilmiş tarım toprakları ile meraların kendiliğinden ormanlaşması orman alanı artışının ana nedenidir. Buna karşılık, nüfusun yoğunlaştığı bölgelerde genellikle ormansızlaşmanın yaşandığı dikkatlerden kaçırılmaktadır. Örneğin, Marmara bölgesinde yalnızca üç ilde orman alanı artışı yaşanırken İstanbul ve Kocaeli gibi diğer illerde ise ormansızlaşmanın çok hızlı şekilde yaşandığı izlenmektedir. Siyasiler ve ormancılık bürokratları orman alanı artışının yapılan ağaçlandırmalar sayesinde olduğu gibi bir algı yaratmaya çalışmaktadırlar. 2003 – 2021 yılları arasında yapılan toplam ağaçlandırma miktarı 609.090 hektar ve yıllık ortalama ağaçlandırma miktarı 32.000 hektarken, 1984-2002 yıllarında yapılan toplam ağaçlandırma miktarı 1.115.367 hektar ve yıllık ortalama ağaçlandırma miktarı ise 59 bin hektardır. Diğer yandan, özellikle son yıllarda endüstriyel ağaçlandırma adıyla gerçekleştirilen ve mevcut orman alanlarının tıraşlama kesilerek yeniden ağaçlandırılması çalışmaları da ağaçlandırma istatistiklerine dâhil edilerek, ağaçlandırma verileri olduğundan daha fazla gösterilmektedir. Türkiye’de yaşanan orman alanı artışı son döneme mahsus bir durum değildir. Daha öncesine ilişkin güvenilir veriler olmasa da en azından son 50 yıldır Türkiye’de orman alanları artmaktadır. Bu artışın altında yatan temel neden, yukarıda da belirtildiği gibi terk edilen tarım topraklarının kendiliğinden ormanlaşmasıdır. 1946 yılından günümüze kadar yaklaşık 2.500.000 hektar ağaçlandırma yapılmış olmasına rağmen ağaçlandırma yoluyla oluşmuş orman alanı yalnızca 717.000 hektardır ve bu miktar, toplam orman alanının yalnızca %3,2’sine karşılık gelmektedir. Türkiye’de orman alanlarının değişimi ile ilgili söylenmesi gereken en önemli konulardan biri de orman alanlarının ormancılık dışı kullanımlara tahsisidir. Özellikle Orman Yasası’nın ilgili maddelerinde sık sık değişiklik yapılarak birçok değişik amaç için orman alanlarının ormancılık dışı uygulamalara tahsisi olanaklı hale getirilmiş ve giderek artan miktarda orman alanı ormancılık dışı uygulamalara tahsis edilmeye başlanmıştır. 2020 yılı sonu itibarıyla toplam 748.000 hektar orman alanı madencilikten enerjiye, turizmden ulaştırmaya uzanan geniş bir yelpazedeki uygulamalara tahsis edilmiş durumdadır. Fiilen orman olmayan ve ülke toplam orman alanının %3,2’sine karşılık gelen bu alanlar orman varlığı envanterinde halen orman olarak görünmeye devam etmektedir. Orman alanlarının ormancılık dışı uygulamalara tahsisi konusu son yıllarda büyük bir hız kazanmıştır. Yalnızca 2004-2020 yılları arasında yapılan tahsis miktarı 494.000 hektardır ve tüm zamanlarda yapılan tahsislerin %66’sına karşılık gelmektedir. Bu dönemde yapılan yıllık ortalama tahsis miktarı yaklaşık 29.000 hektarken 2016-2020 yılları arasında yapılan yıllık ortalama tahsis miktarı ise yaklaşık 39.000 hektardır. Yapılan tahsislerin sektörlere göre dağılımına bakıldığında ise enerji ve madencilik sektörlerinin öne çıktığı görülmektedir. 2012-2020 yılları arasındaki dokuz yıllık dönemde yapılan toplam tahsis işleminin (51.663 adet) yaklaşık %44’ü madencilik, yaklaşık %20’si ise enerji sektörüne yapılan tahsislerdir. Alan olarak bakıldığında ise aynı dönemde tahsisi yapılan toplam 342.846 hektar orman alanının yaklaşık %37’si enerji, yaklaşık %25’ise madencilik sektörüne yapılan tahsislerdir. Görüldüğü gibi hem sayı hem de alan olarak enerji ve madencilik sektörleri ön plana çıkmaktadır. Bir diğer önemli konu ise orman sınırları dışarısına çıkarılan orman alanlarıdır. 1970 yılında o zaman yürürlükte olan 1961 Anayasası’nın 131’inci maddesi değiştirilerek bu uygulamanın anayasal temeli atılmıştır. 1973 yılında Orman Yasası’nda yapılan değişiklikle de kamuoyunda “2B” olarak bilinen orman alanlarının orman sınırları dışarısına çıkarılması işlemine başlanmıştır. Son verilere göre bugüne kadar 626.000 hektar orman alanı orman sınırları dışarısına çıkarılmıştır ki, bu alan bugünkü ülke toplam orman alanının yaklaşık %2,7’sine karşılık gelmektedir. 2012 yılında yapılan bir yasal düzenleme ile de orman sınırları dışarısına çıkarılan bu alanların işgalcilerine satışı olanaklı hale gelmiştir. Orman Yasası’na 2018 yılında eklenen Ek 16’ncı madde ile orman sınırları dışarısına çıkarılma işlemi yeni bir boyut kazanmış ve bu madde ile 2018 yılına kadar üzerinde yerleşim alanı oluşmuş orman alanlarının orman sınırları dışına çıkarılması olanaklı hale getirilmiştir. Anayasa’nın 169’uncu maddesine açıkça aykırı olan söz konusu maddenin iptali için açılan davada Anayasa Mahkemesi başvuruyu reddetmiştir. Bugüne kadar Ek 16’ncı madde doğrultusunda toplam 928 hektar orman alanı orman sınırları dışarısına çıkarılmış; daha açık bir ifadeyle üzerinde kanuna aykırı şekilde yapılaşma gerçekleşen orman alanları yasa değişikliği aracılığıyla kaybedilmiştir. 8 Nisan 2022 tarihinde yapılan bir yasal düzenleme ile 2B alanları gibi bu alanların da işgalcilerine satışı olanaklı hale getirilmiş; böylelikle yasaya aykırı şekilde orman alanını işgal edenler bir kez daha ödüllendirilmiştir. Türkiye’de ormanların karşı karşıya olduğu bir diğer önemli sorun da ormanların giderek daha küçük parçalara bölünüyor oluşudur. Temelde yukarıda aktarılan tahsislerin bir sonucu olan bu durum, yapılan tahsislerin yalnızca tahsis edilen orman alanını değil aynı zamanda civarındaki orman alanlarını da olumsuz etkilediğini ortaya koymaktadır. 2008-2019 yılları arasındaki 12 yıllık dönemde 10 hektardan küçük orman alanlarının sayısı %118 oranında artarken, 10-99 hektar büyüklüğündeki orman alanlarının sayısı %11, 100-999 hektar büyüklüğündeki orman alanlarının sayısı %42 ve 1.000 hektardan daha büyük orman alanlarının sayısı ise %16 oranında azalmıştır.

Özellikle son yıllarda odun üretim miktarlarında yaşanan artışlar alan, servet ve artımda yaşanan artışların çok üzerine çıkmış durumdadır. Yalnızca 2017-2021 yılları arasındaki beş yıllık dönemde endüstriyel odun üretiminde %78,7, yakacak odun üretiminde %25,9 ve toplam odun üretiminde %69,5’luk bir artış yaşanmıştır. Son derece yüksek oranlarda gerçekleşen bu artış ülke ormanlarındaki yıllık cari artımın giderek çok daha yüksek oranının odun üretimine dönüşmesi anlamına gelmektedir. 2005 yılında yıllık cari artımın yalnızca %38’i odun üretimine dönüşürken, bu oran 2018 yılında %48’e, 2021 yılında %67’ye çıkarak ormanlar üzerinde ağır bir odun üretimi baskısı oluşturmuştur. Üstelik bu baskı yalnızca ana fonksiyon tipi olarak ekonomik önceliğe ayrılmış ormanlarda değil, ekolojik ve sosyo-kültürel önceliğe ayrılmış ormanlarda da hissedilmeye başlanmıştır. Odun üretiminde yaşanan bu artışların temel nedeni tomruk, ahşap ve odun esaslı levha sektörlerinin, ulusal ve uluslararası odun arz-talep ilişkilerini ve piyasa koşullarını hesaba katmadan ve aşırı odun üretiminin ülke ormanlarında yaratacağı ekolojik yıkımları gözetmeden büyümesidir. Örneğin çok kısa sürede yıllık 14 milyon 16m3 üretim kapasitesine ulaşan lif levha ve yonga levha sektörleri MDF/HDF levha üretiminde Avrupa’da birinci dünyada ikinci sıraya, yonga levha üretiminde ise Avrupa’da üçüncü dünyada beşinci sıraya yükselmiştir. Buna karşılık hammadde temini için, liranın döviz karşısında sürekli değer yitirmesinin de etkisiyle iç piyasaya yönelmiştir.

Bu yol ve yöntemler arasında ilk akla gelenler; amenajman planları ve mevzuatta yeri olmayan odun üretimi emirlerinin genellikle sözlü olarak üst yönetimden alt basamaklara doğru iletilmesi, ara hasılat etasının artırılması, endüstriyel ağaçlandırmaların odun üretimini artırmak amacıyla devreye sokulması, milli parklarda odun üretiminin başlatılması, dikili satış uygulamasının artırılması ve biyokütle santralleri için ormanlardan daha fazla odun üretilmesidir. Odun üretiminde yaşanan bu keskin artışların ormanlarda çok önemli bozulmalara yol açtığı açıktır ve bu yanlıştan bir an önce dönülmesi, ülke ormanlarının sürekliliği açısından göz ardı edilemez bir zorunluluktur. Yukarıda sıralanan yöntemlerden biri olan endüstriyel ağaçlandırmaların odun üretimini artırmak amacıyla devreye sokulması, 2013-2023 yılları için hazırlanmış olan Endüstriyel Ağaçlandırma Çalışmaları Eylem Planındaki bütün hedefleri bozmuştur. Yapılan endüstriyel ağaçlandırmalar 2019 yılında planda hedeflenenin iki katına, 2020 yılında üç ve 2021 yılında dört katına çıkartılarak, endüstriyel ağaçlandırmalar için 30 yıllık yönetim süresine göre belirlenmiş kesim düzeninin bütünüyle dışına çıkılmıştır. Eylem planında endüstriyel ağaçlandırmalar için saptanmış eğim kriteri %0-30’dan %0-50’ye yükseltilerek ekolojik açıdan uygun olmayan alanlarda da endüstriyel ağaçlandırma çalışmaları yapılmaya başlanmıştır. Diğer yandan, Anayasa ve Orman Yasası devlete orman varlığını artırma görevi vermiş olmasına karşın, özel ağaçlandırma çalışmaları orman varlığını artırma amacından özel kişi ve kurumlara devlet ormanlarında arazi tahsisi uygulamasına dönüşmüştür. Bu alanlarda özel ağaçlandırma adıyla yapılan çalışmalarda orman ağacı türleri yerine tarımsal ürün veren ağaç türleri ve hatta otsu bitkiler kullanılarak söz konusu alanların ekolojik özellikleri bozulmaktadır.

Türkiye’de çölleşmenin önlenmesi ve biyolojik çeşitliliğin korunması çalışmalarında sorunlar yaşanmaktadır. Geçtiğimiz yıllarda TBMM gündemine gelen ‘Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Taslağı’nın yasalaşması durumunda tehlike daha da büyüyecektir. Çevresel Etki Değerlendirmesi çalışmaları bugünkü haliyle biyolojik çeşitliliği korumaktan uzaktır. Orman alanlarında ormancılık dışı kullanımlar için verilen izinler diğer açılardan olduğu gibi çölleşme ve biyolojik çeşitlilik açısından da büyük bir tehdit unsurudur. Bunlarla birlikte iklim değişikliği, makineli toprak işlemeye dayalı ağaçlandırma çalışmaları, korunan alanlar ile rekreasyon alanlardaki yoğun insan kullanımlarının da hem çölleşmenin engellenmesi hem de biyolojik çeşitliliğin korunması açısından önemli tehditler olduğu bilinmektedir. Korunan alan sistemi içerisinde yer alan milli parklar, tabiatı koruma alanları, tabiat parkları ve yaban hayatı geliştirme sahaları gibi orman alanlarının yönetiminde yaşanan sorunlar da orman bozulmasına yol açan temel nedenlerden biridir. Koruma kullanma dengesi açısından koruma ağırlıklı olan korunan alanlar sayı ve alan olarak azalmakta ya da sabit kalmakta iken kullanma ağırlıklı korunan alanlar hem sayı hem de alan olarak artmaktadır. Milli parkların, tabiatı koruma alanlarının ve yaban hayatı geliştirme sahalarının sınırları daraltılmakta ve bu şekilde elde edilen alanlar yoğun insan kullanımına açılmaktadır. Son yıllarda sık sık kamuoyunun gündemine üzücü haberler şeklinde gelen sel ve taşkınlar aslında orman bozulmasının doğal sonuçlarından biridir. Özellikle yukarı havzalarda orman ekosisteminde yaşanan bozulmalar ile arazi kullanımındaki yanlışlıklar, aşağı havzalardaki arazi kullanım yanlışları ile birleşince olağan dışı durumların yaşanması kaçınılmaz hale gelmektedir. Bu nedenlere afet/risk yönetimi konusundaki yetersizliklerle iklim değişikliğinden kaynaklanan aşırı hava olayları da eklenince, sel ve taşkınlar hemen her yıl son derece üzücü olaylar şeklinde kendini göstermeye devam edecektir. Ormanlara zarar veren faktörlerden biri de hastalık ve zararlılardır. OGM tarafından 57 tür zararlı, 11 tür de patojen olarak nitelenmektedir. Miktar yıldan yıla değişse de OGM tarafından her yıl ortalama olarak 300 bin hektara yakın bir alanda zararlı ve hastalıklarla mücadele yapılmaktadır.

Orman yangınları son yıllarda hem Türkiye’de hem de dünya genelinde en çok konuşulan konulardan biri haline gelmiştir. Türkiye’de 2021 yılında meydana gelen orman yangınları daha önceki yıllarda yaşanan yangınlarla karşılaştırılamayacak kadar büyük zararlar vermiştir. 2009-2020 yılları arasında meydana gelen her yıl ortalama 2.497 yangında, ortalama 8.246 hektar orman alanını etkilenirken, 2021 yılında çıkan 2.793 yangında 139.503 hektar orman alanını etkilenmiştir. Diğer bir söyleyişle 2009-2020 yılları arasında yangın başına yanan orman alanı miktarı 3,30 hektar iken 2021 yılında yangın başına yanan orman alanı 49,95 hektara yükselmiştir. Diğer yandan, 2021 yılında yanan orman alanı miktarındaki keskin artış göz ardı edilse bile zamana bağlı olarak hem yanan yıllık orman alanında hem de yangın başına yanan orman alanında bir artış olduğu gözlerden kaçmamaktadır.

Türkiye’de orman alanlarının önemli bir bölümü Akdeniz ikliminin etkisi altında olan bölgelerde yer almaktadır. Akdeniz tipi ekosistemlerde hem bitkilerin biyolojik özellikleri hem de iklimsel özellikler orman yangınlarının çıkışını ve etki alanının büyümesini kolaylaştırmaktadır. İklim değişikliği ile bu koşulların daha da zor hale geleceği tahmin edilmektedir. Buna rağmen, Türkiye’de yaşanan orman yangınlarının temel nedeninin uygulanan yanlış ormancılık politikalarında aranması gerektiği göz ardı edilmemelidir. Orman alanlarında ormancılık dışı kullanımlara verilen izinler hem ormanların parçalılık durumunu artırarak hem de insan-orman etkileşiminin düzeyini yükselterek orman yangınlarına davetiye çıkarmaktadır. Ayrıca OGM’nin personel sayısının yetersizliği, atama ve yükseltmelerde liyakatin dikkate alınmaması, zorunlu rotasyon vb. uygulamalar nedeniyle personel motivasyonunun ve iş tatmin duygusunun son derece düşük düzeyde olması, OGM’nin yangınlara karşı önlem alma ve çıkan yangınları söndürme becerisini düşürmektedir.

Orman yangınlarına karşı alınması gereken önlemler; yangın öncesi ve yangın sonrası şeklinde iki ana başlık altında toplanabilir. Orman yangınlarından önce alınması gereken önlemlerin başında yukarıda belirtilen yanlış ormancılık politikalarının düzeltilmesi gelir. Orman yangınlarını önleme ve söndürmede görev yapacak insan kaynağı kilit noktalardan bir diğeridir. Çıkan yangının insan aklı ve emeği olmadan söndürülmesi olanaklı olmadığından, insan kaynağına yatırım yapmak kaçınılmaz bir zorunluluktur. Yangına dirençli ormanlar oluşturmak amacıyla yapılması gereken çalışmalar, yangın öncesi için öne çıkan bir diğer önemli konudur. Orman yangın yönetimini profesyonelleştirecek ve bu birimde görev alanların orman yangınlarıyla mücadele ve müdahale konusunda uzmanlaşmalarını sağlayacak bir örgütsel yapıya ihtiyaç vardır. İnsan gücüyle birlikte teknik donanımda görülen yetersizliklerin giderilmesi de gerekmektedir. Orman yangınları ile diğer yangınlar konusundaki görev, yetki ve sorumluluk karmaşası çözülmelidir. Hangi yangına kimin nasıl müdahale edeceği kuşkuya yer bırakmayacak derecede net olmalıdır. Orman gönüllülüğü sisteminin yangına doğrudan müdahale yerine, yangınlar sırasında ortaya çıkan lojistik sorunların çözümünde kullanılması daha doğru olur. Orman içi ve civarında yaşayan toplum kesimlerine orman yangınları öncesi, sırası ve sonrasında yapmaları gerekenler konusunda yeterli eğitimler verilmelidir.

Orman rekreasyon alanlarında ve korunan alanlarda kapsamlı yangın tahliye planlarının bulunması gerekmektedir. Yangınlardan sonra yapılacaklar da en az yangın öncesi ve sırasında yapılanlar kadar önem taşımaktadır. Orman yangınları özellikle Akdeniz tipi karasal ekosistemlerin geçirdiği evrimde önemli bir role sahiptir. Akdeniz tipi ekosistemlerin yangın sonrası gelişim süreciyle ilgili olarak kabul edilen genel düşünce, yangın sonrası süksesyonun bir otosüksesyon (doğrudan yenilenme) olduğudur. Ancak son yıllarda yapılan çalışmalar ortaya koymuştur ki, yangın sonrası değişim her zaman otosüksesyon şeklinde gerçekleşmemektedir. Yangından sonra yapılacak restorasyon çalışmaları açısından gerek yangından etkilenen vejetasyonun yeniden oluşması, gerekse değişen yangın rejimine daha uyumlu bir peyzajın oluşturulabilmesi için yangınlar ile vejetasyon arasındaki ilişkilerin bilinmesi gereklidir.

Orman yangınlarından sonra yapılacak ilk işlerden biri yanan odun ürününün en yüksek ekonomik kazançla saha dışına çıkarılması ve pazarlanması gibi çalışmalardır. Ne yazık ki bu tür çalışmaların ekosistem bütünlüğüne zarar vermeden ve yangın sonrası yapılacak restorasyon çalışmaları dikkate alınarak yapılması çoğu zaman mümkün olmamaktadır. Bu kapsamda pazarlama işleri ve kesim yönetiminin uygun bir şekilde yapılması ve özellikle buna yangın sahasının büyük olduğu durumlarda çok daha ciddiyetle yaklaşılması önem taşımaktadır. Yapılan gözlemler yangın sonrası dikili satış uygulamalarının sakıncalarının bulunduğu yönündedir. Özellikle büyük yangınlar sonrası bir anda yüksek miktarda odun ürününün piyasaya sürülmesi ve yangın alanları dışındaki bölgelerde üretim faaliyetlerinin durdurulmaması fiyatlarda düşüşlerin yaşanması ve olması gerekenden düşük kazançların elde edilmesine neden olmaktadır. Yanan alandan odun ürünün çıkarılmasından sonra yapılması gereken iş ve işlemler konusunda her koşulda doğru sayılabilecek bir yöntem bulunmamaktadır.

Yanan alanın sahip olduğu özellikler dikkate alınarak ve bu özelliklere uygun yöntemler tercih edilerek restorasyon çalışmalarının yürütülmesi gerekmektedir. Türkiye’de geçmişi uzun yıllara dayanan köklü bir ormancılık örgütü yapılanması bulunmaktadır. Ne var ki, özellikle 1980’li yıllardan itibaren bu yapılanma sarsılmaya başlamıştır. Bütün bu olumsuzluklar ormancılık örgütünün ormansızlaşma ve orman bozulması ile mücadele kapasitesini aşağıya çekmektedir. Mücadele başlatılan projeler de orman alanlarının ormancılık dışı kullanımlara tahsisinden kentsel alanlardaki ağaç kesimlerine, aşırı odun üretiminden av turizmine kadar farklı başlıklara dağılmaktadır.

Kaynak: Türkiye Ormancılığı- Türkiye’de Ormansızlaşma ve Orman Bozulması/Türkiye Ormancılar Derneği-2022

MADEN OCAĞINDA GÖÇÜK MEYDANA GELDİ

Elazığ Valiliği, Palu ilçesinde maden ocağında meydana gelen göçükte 1 işçinin göçük altında kaldığını, işçiye ulaşılması için arama kurtarma çalışmalarının sürdüğünü bildirdi.

İlçenin Kayaönü köyü mevkisinde özel bir krom madeninde henüz belirlenemeyen nedenle göçük oluştu.

Durumun bildirilmesi üzerine bölgeye jandarma, 112 Acil Sağlık, İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü (AFAD), Ulusal Medikal Kurtarma (UMKE) ve jandarma ekipleri sevk edildi.

Göçük altında kaldığı değerlendirilen işçinin kurtarılması için çalışma başlatıldı. Valilikten yapılan yazılı açıklamada, Palu’nun Kayaönü köyünde faaliyet gösteren bir maden işletmesinde 09.54 sıralarında göçük meydana geldiği belirtildi.

Açıklamada, “1 işçi göçük altında kalmıştır. Olayın hemen ardından AFAD, UMKE, 112 Acil Sağlık ve jandarma ekipleri bölgeye sevk edilmiştir. Olayla ilgili adli ve idari soruşturma başlatılırken, göçük altında kalan işçiye ulaşılması için yürütülen arama ve kurtarma çalışmaları yoğun şekilde devam etmektedir” ifadesine yer verildi.

KAMÇATKA YARIMADASINDA 8,8 BÜYÜKLÜĞÜNDE DEPREM

Rusya’nın doğusunda yer alan Kamçatka Yarımadası açıklarında 8,8 büyüklüğünde çok şiddetli bir deprem meydana geldi. Depremin ardından Rusya, Japonya ve Pasifik Adaları için tsunami uyarısı yapıldı. Dünyada kayıt altına alınan en büyük 6. deprem olarak kayıtlara geçen deprem nedeniyle tüm Pasifik kıyıları an itibarıyla teyakkuzda.

Rusya‘nın doğusunda yer alan Kamçatka Yarımadası açıklarında 8,8 büyüklüğünde çok şiddetli bir deprem meydana geldi. Sarsıntının ardından başta Rusya ve Japonya olmak üzere Pasifik kıyılarındaki birçok bölge için tsunami uyarısı yapıldı.

ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi (USGS), depremin merkez üssünün Petropavlovsk-Kamçatskiy kentinin 119 kilometre güneydoğusu olduğunu bildirdi. Depremin yerin 20 kilometre derinliğinde gerçekleştiği belirtildi.

Ana sarsıntının ardından bölgede 6,9 ve 6,3 büyüklüğünde onlarca artçı deprem kaydedildi. Rusya’nın Sahalin Bölge Valiliği, deprem ve tsunaminin yaşandığı Kamçatka bölgesinde acil durum ilan edildiğini bildirdi. Nüfusu yaklaşık 2 bin 400 olan Severo-Kurilsk’te, tsunami sonucu can kaybı olmadığı, bölgede yaşayanların güvenli yerlere tahliye edildiği belirtildi.

Dünyada kayıt altına alınan en büyük 10 depremin 9’u Pasifik Ateş Çemberi’nde meydana geldi. ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi (USGS) verilerine göre deprem tarihte meydana gelen en şiddetli 6. deprem oldu. Kamkatça kıyılarında en son büyük deprem 1952 yılında gerçekleşmiş, büyüklüğü ise 9,0 olarak ölçülmüştü.

Sismik hareketliliğin yoğun olduğu Pasifik Ateş Çemberi üzerindeki Kamçatka Yarımadası, dünyanın en aktif deprem ve volkan kuşaklarından biri olarak biliniyor. Dünya’daki depremlerin yüzde 90’ı ve büyük depremlerin ise yüzde 80’i bu bölgede meydana geliyor.

Rusya’nın doğusunda, Kamçatka açıklarında meydana gelen 8,8 büyüklüğündeki depremin ardından tsunami dalgaları Severo-Kurilsk kıyılarını vurdu. Tsunami nedeniyle Severo-Kurilsk kentinin bir kısmı sular altında kaldı.

Depremin ardından Hawaii’de de tsunami uyarısı verildi. Vali Josh Green acil durum ilan ederken, ABD Federal Acil Durum Yönetim Ajansı (FEMA) kıyı bölgelerinin derhal tahliye edilmesini istedi. Vatandaşlara “hemen harekete geçin” çağrısı yapılırken, tahliye güzergahlarının dalga sembolleriyle işaretlendiği belirtildi.

Japonya‘nın kuzeyinden güneydoğusuna kadar uzanan Pasifik kıyıları için de 3 metreye kadar tsunami uyarısı yapıldı. Hokkaido Adası‘ndan Wakayama eyaletine kadar olan bölgede yaşayanlara, “tüm uyarılar kaldırılana dek” tahliye çağrısında bulunuldu.

ABD‘nin California eyaleti kıyıları için tsunami uyarısı yapıldı. San Luis Obispo, Santa Barbara, Ventura ve Los Angeles kıyı bölgeleri için verilen tsunami risk seviyesi “gözlem” seviyesinden “uyarı”ya yükseltildi.

Yeşil Vatan Uğruna 10 Şehit

Orman yangınlarıyla amansız mücadele sürerken Eskişehir Seyitgazi’de önceki gün çıkan orman yangını Afyonkarahisar’a ulaştı. Yeşil vatan uğruna gece gündüz demeden alevlerle mücadele eden söndürme ekibinden 5’i orman işçisi, 5’i AKUT gönüllüsü 10 kahraman şehit oldu. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, 10 kişinin şehit olduğu yangınlarla ilgili soruşturma başlatıldığını bildirdi. Şehitlerin naaşları, kimlik tespiti ve DNA incelemesi için Ankara Adli Tıp Grup Başkanlığı’na getirildi.

ESKİŞEHİR Seyitgazi’de önceki gün sabah saatlerinde orman yangını çıktı. Rüzgârın etkisiyle komşu il Afyonkarahisar’a doğru yönelen alevlerin ilerlemesini engellemek için sabaha kadar ekipler mücadele verdi. Alevlerin Afyonkarahisar’a ilerlemesi durdurularak kontrol altına alındı. Dün rüzgârın etkisiyle yangın Afyonkarahisar’ın İhsaniye ilçesine bağlı Sarıcaova köyü il sınırındaki ormana sıçradı. Ekiplerin söndürme çalışmaları sürerken, iş makinelerinin açtığı yollardan yüksek tepelere ulaşan orman işçileri, alevleri söndürmek için büyük mücadele verdi. 1 orman işçisi elinden yaralandı. Ekiplerin havadan ve karadan müdahalesi sürerken, akşam saatlerinde AKUT Yönetim Kurulu Başkanı Barış Altan Doğan Seyitgazi’de tepe noktalarda söndürme çalışmasında yer alan bazı arkadaşlarından haber alamadıklarını, Genelkurmay ve bakanlıklar nezdinde çalışma başlatıldığını duyurdu. Kısa süre sonra acı haber geldi.

Eskişehir yangını Afyonkarahisar’a ulaşırken ekiplerin müdahalesi dün de sürdü. Yaralanan orman işçileri tedaviye alındı. Yaşamını yitirenlerden Alperen Özcan, Tekin Enes Sarıyıldız, İlker Onarıcı, Muharrem Can ve Bayram Eren Arslan’ın AKUT gönüllüsü; Sercan Utmi, Hilmi Şahin, Eyip Dereli, Tolunay Kocaman, Enes Kızılyel’in orman işçisi olduğu açıklandı.

Bakan Yumaklı, Seyitgazi’de başlayıp Afyonkarahisar sınırlarına geçen yangına müdahale eden 19 orman işçisi, 5 AKUT mensubu 24 kişinin aniden değişen rüzgârla alevlerin arasında kaldığını, 5’i orman işçisi, 5’i AKUT gönüllüsü 10 kahramanın şehit olduğunu duyurdu.

Bugün Türkiye’de 9 büyük yangın çıktığını belirten Yumaklı, bununla beraber 11 büyük yangınla olağanüstü sıcaklık ve değişken rüzgarla mücadele ederek bu yangınlara bütün güçleriyle ve imkanlarıyla karşı koyduklarını söyledi.

Yumaklı, Sakarya’da 2, Karabük’te 2, Manisa’da 1, Eskişehir’de 1 ve Sakarya’da başlayıp Bilecik sınırlarına gelip orada etkili olan 1 olmak üzere toplam 7 yangınla şu saat ve dakikalarda mücadele ettiklerine dikkati çekerek, “Yarından itibaren olağanüstü sıcaklıklar ve olağanüstü rüzgar, hava değişkenlikleriyle birlikte bizi bekliyor.” dedi.

Vatandaşlara çağrıda bulunan Yumaklı, vatandaşlardan hassasiyet ve ekstra dikkatle teyakkuzda olmalarını istedi. 1 Haziran’dan bu yana her şartta, platformda ve açıklamalarında bundan söz ettiklerine işaret eden Yumaklı, “Çok yüksek sıcaklık, yüksek şiddetli rüzgar, düşük nem artık bunu basit bir orman yangını olmaktan çıkardı. 10 fidan gibi kardeşimizi kaybettik. Üstüne söyleyeceğim hiçbir şey yok. Milletimizin başı sağ olsun.” diye konuştu.

TEKİRDAĞ ŞARKÖY ORMAN YANGINI ÇANAKKALE’YE DAYANDI

İstiklal Mahallesi kırsalında başlayan yangın, kısa sürede büyüyerek ormanlık alanların yanı sıra tarım arazilerine de sıçradı. Yangına uçaklar, helikopterler, çok sayıda arazöz, iş makinesi ve itfaiye aracıyla hem havadan hem karadan yoğun şekilde müdahale ediliyor. Yangın ekipleri, Kaytandere ve Şenköy Mahalleleri çevresinde alevlerin önünü kesmek için büyük mücadele verirken, Şenköy’de bazı evlere sıçrayan alevler nedeniyle mahalle boşaltıldı. Çevredeki diğer kırsal yerleşimler için de teyakkuz durumuna geçildi. 

Bölgedeki duman nedeniyle görüş mesafesi azalırken, yurttaşlar büyükbaş ve küçükbaş hayvanlarını güvenli alanlara taşımaya çalışıyor. Yangının etkili olduğu alanlarda bazı bağ ve zeytinliklerin zarar gördüğü öğrenildi. Yangın nedeniyle risk altındaki bazı yerleşim bölgeleri tahliye edildi.

Tekirdağ Valiliği tarafından yapılan açıklamada, “Şarköy ilçemiz İstiklal Mahallesi’nde başlayan ve rüzgarın da etkisi ile yayılan yangına, yeteri kadar hava/kara aracı, ekipman ve personel ile müdahale çalışmaları yürütülmektedir. Vatandaşlarımızın, görevlilerimizin uyarılarına uymaları ve yangın bölgesine yaklaşmamaları rica olunur” denildi. Ekiplerin alevleri kontrol altına alma çalışmaları aralıksız devam ediyor.

Tekirdağ Büyükşehir Belediye Başkanı Candan Yüceer, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, bölgedeki duruma dikkat çekerek tüm imkanların seferber edildiğini belirtti. Yüceer, “Şarköyümüz, canımız yanıyor. Ormanlarımız, tarlalarımız, emeğimiz, nefesimiz alevlerle sınanıyor. Ekiplerimiz sahada, canla başla mücadele ediyor” ifadesini kullandı.

Başkan Yüceer, vatandaşlara dikkatli olmaları ve sorumluluk çağrısı yaparak, “Bu felaketi atlatmak ve bir daha yaşamamak için hep birlikte daha fazla dikkat, daha fazla sorumluluk göstermeliyiz. Herkesi bu mücadeleye omuz vermeye davet ediyorum” dedi.

Bugün öğleden sonra saat 14:00’da çıkan yangın yaklaşık 10 saattir devam ederken, yangın Çanakkale sınırına dayandı. Yangına müdahale sürüyor.

Orman Genel Müdürlüğü, Tekirdağ’ın Şarköy ilçesindeki orman yangını nedeniyle Şenköy, Kocaali ve Kızılcaterzi mahallelerinin tahliye edildiğini bildirdi. Müdürlük, yangının yerleşim yerleri istikametinde enerjisinin, ilerleme istikametinde ise hızının düşürüldüğünü ve gece boyu sürekli müdahale ve soğutma çalışmalarının devam edeceğini aktardı. Genel Müdürlükten yapılan yazılı açıklamada, yangının orman dışı bir alanda saat 13:34’te başladığı, ancak kısa sürede ilerleme istikametindeki ormanlık alana sıçradığı belirtildi. İlk müdahalenin 13:40’ta yapıldığı yangını söndürme çalışmalarına 6’şar uçak ve helikopter, 60 arazöz ve 350 personelin katıldığına yer verilen açıklamada, şunlar kaydedildi: “Yangının meydana geldiği an itibariyle hava sıcaklığı 32 derece ve rüzgar hızı saatte 46 kilometre ölçülmüştür. Yangın, sıcak hava ve şiddetli rüzgarın etkisiyle kısa sürede etrafa yayılmış ve civarda bulunan Şenköy, Kocaali ve Kızılcaterzi mahallelerini tehdit eder hale gelmiştir. Bunun üzerine ilgili mahallelerde AFAD koordinasyonunda tahliyeler gerçekleştirilmiştir. Yangının başlamasından itibaren AFAD’la birlikte, can ve mal kaybı yaşanmaması adına öncelikle ekiplerimiz meskun mahallerde tedbir alma maksatlı çalışmalar yürütmüştür. Yangının yerleşim yerleri istikametinde enerjisi, ilerleme istikametinde ise hızı düşürülmüştür”.

Şarköy Yanıyor, Ciğerlerimiz Yanıyor - T.C. Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi

ORTADOĞU ALEV TOPUNA DÖNDÜ: TEL AVİV YANIYOR…

İsrail İran savaşı 4’üncü gününde de devam ediyor. Karşılıklı füzeler ateşlenirken, saldırılar her iki ülkede de çeşitli bölgelerde hasara yol açtı. İran’da 224 kişi hayatını kaybederken, İsrail’de ölü sayısı 24 olarak açıklandı.

İsrail, 13 Haziran’da İran’ın farklı kentlerindeki nükleer tesisler başta olmak üzere ordunun üst komuta kademesini de hedef alan geniş çaplı saldırılar düzenledi.

İran Genelkurmay Başkanı, Devrim Muhafızları Genel Komutanı ve bazı üst düzey komutanlar ile 9 nükleer bilim insanı saldırılarda ölürken, toplam sivil kaybı 224 olarak açıklandı.

İran ordusunun İsrail’e balistik füzelerle yaptığı misillemede 24 kişinin öldüğü, 400’den fazla kişinin yaralandığı aktarıldı.

Türkiye başta olmak üzere çok sayıda ülke İsrail’i kınadı. İran medyası, İsrail savaş uçaklarının kuzeydeki Meşhed kentinde bulunan Hava Kuvvetleri Üssü’nü vurduğunu duyurdu. Saldırının ardından bölgeden siyah dumanlar yükseldi.

İsrail ordusundan yapılan açıklamada, İran’da gece 20’den fazla karadan karaya füzenin İsrail’e fırlatılmadan önce imha edildiği belirtildi. İsfahan’da yaklaşık 100 askeri hedefin vurulduğu aktarılan açıklamada, yaklaşık 50 savaş uçağının füze depolama alanları ve karadan karaya füze rampalarını vurduğu kaydedildi.

Açıklamada, “Bununla (dün geceki saldırıyla) birlikte, İran’ın füze rampalarının üçte biri imha edildi.” ifadelerine yer verildi.

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz tepkilerin ardından, İran’ın düzenlediği misillemelerde “İsrail’de sivilleri hedef aldığını bunun da bedelini Tahran sakinlerinin ödeyeceğine” yönelik demecine ilişkin yeni bir açıklama yaptı.

Yazılı açıklamasında Katz, “Tahran sakinlerine fiziki zarar verme niyetinde olmadıklarını” iddia etti. Katz, bedel ödeme açıklamasıyla “İsrail’in İran yönetimine ait hedeflere saldırıları nedeniyle bazı Tahran sakinlerinin evlerini boşaltmak zorunda kalacağını kastettiğini” savundu.

İran devlet televizyonu, İran’ın batısındaki Kirmanşah kentinde hedef alınan Farabi Hastanesinin saldırı sonrasındaki görüntülerini yayımladı. Görüntülerde hastanenin tahrip olduğu ve sedyelerde kan izleri olduğu görüldü. Saldırıda can kaybı bilgisi verilmedi ancak yaralıların olduğu belirtildi.

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyinin (İHK) 59’uncu Oturumu, BM Cenevre Ofisi’nde başladı. BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk, İsviçre’nin BM Cenevre Ofisi Nezdinde Daimi Temsilcisi Büyükelçi Jürg Lauber başkanlığında başlayan toplantının açılışında konuşma yaptı. İsrail ile İran arasında devam eden çatışmaların tırmanışının “derin endişe verici” olduğunu belirten Türk, “Bu saldırıları sonlandırmak ve çözüme giden bir yol bulmak için gerginliğin azaltılması ve acil diplomatik müzakere çağrısında bulunan herkese katılıyorum.” dedi. Türk, her iki tarafın da uluslararası hukuka, özellikle yoğun nüfuslu bölgelerdeki sivillerin korunmasına tam saygı göstermesi çağrısı yaptı.

İsrail Başbakanlık Basın Ofisi, saldırılara karşılık İran’ın 13 Haziran’dan bu yana İsrail’e düzenlediği misillemelerdeki duruma ilişkin bilgileri paylaştı. Yapılan açıklamada, İran’ın 13 Haziran’dan bu yana İsrail’e 370 balistik füze attığı ve 30 noktada isabet olduğu belirtildi. Misilleme saldırılarında 24 kişinin öldüğü, 10’unun durumu ciddi, 592 yaralı olduğu ifade edildi.

ABD’nin Tel Aviv Büyükelçisi Mike Huckabee, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada elçilik binasının da saldırılarda hasar gördüğünü açıkladı.

İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan bugün İran İslami Şura Meclisi’ne hitap etti. İsrail saldırılarına ilişkin konuşan Pezeşkiyan, “Düşman, bizi ve milletimizi öldürerek ve suikastla sahneden silemez. Çünkü her kahramanın bayrağı düştüğünde, bu bayrağı kaldıracak ve zulme, adaletsizliğe, suça ve ihanete karşı duracak yüzlerce başka kahraman vardır” dedi. İran halkının saldırgan olmadığını belirten Pezeşkiyan, hükümetinin nükleer programla ilgili olarak ABD ile müzakere yürüttüğünü söyledi. Pezeşkiyan, “Nükleer silah peşinde değiliz. Batı, bizim öyle bir niyetimiz olmadığı halde İran’ın nükleer silahlara sahip olmaması gerektiğini söylüyor” dedi. İran’ın enerji amaçlı uranyum zenginleştirmeye devam edeceğini vurgulayan Pezeşkiyan, “Nükleer enerjiden yararlanma hakkımız vardır” ifadelerini kullandı. Meclis konuşmasında İran halkına seslenen Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, İsrail’e karşı birlik çağrısında bulunarak, “Bugün var olan her türlü ayrılık, sorun ve mesele bir kenara bırakılmalı ve bu soykırımcı, suç dolu saldırganlığa karşı birlik ve bütünlük içinde güçlü bir şekilde durmalıyız” diye konuştu.

İran’ın İsrail’e fırlattığı çok sayıda balistik füze Birleşik Arap Emirlikleri’nin Dubai şehri üzerinde hareket eden yolcu uçağından görüntülendi.

Sabaha karşı İran’dan İsrail’e doğru ateşlenen yoğun füze atışı nedeniyle İsrail’de çok geniş bir alanda saldırı alarmları çaldı. Tel Aviv ve çevresinde hava savunma sistemlerini aşan bazı füzeler isabet etti. Anadolu Ajansı (AA) ekibi, Tel Aviv merkezinde en az bir noktada füzenin isabet ettiğini, burada güçlü patlamanın ardından yoğun dumanlar yükseldiğini gözledi. İsrail ordu sözcülüğü, sığınaklardan çıkılabileceği bilgisini geçerken, kurtarma ekiplerinin vurulan noktalara doğru harekete geçtiği belirtildi. İsrail ordusu, isabet eden yerlerden görüntü ve konum paylaşılmaması ve “İran’ın bunları saldırılarını geliştirmekte kullanabileceği uyarısı” yaptı. Öte yandan, Tel Aviv’in Gush Dan bölgesi, Petah Tikva kentinde patlamaların binalarda ağır yıkıma yol açtığı, itfaiye ve kurtarma ekiplerinin buraya yönlendirildiği kaydedildi. İsrail’in kuzeyindeki liman şehri Hayfa’da da petrol rafineleri, elektrik santrali, sanayi tesislerinin bulunduğu alana füzenin düştüğü uzaktan çekilmiş görüntüler sosyal medyada paylaşıldı.

GAZZE’Yİ TAMAMEN YOK ETME ve İŞGAL HAREKATI

İsrail Gazze’ye işgal harekatı başlattı. Gece boyunca süren saldırılarda en az 100 kişi hayatını kaybetti.

İsrail dün Gazze’ye yönelik “Ben Gideon’un Savaş Arabaları” operasyonunu başlattığını duyurdu. Gazze’nin işgali için başlatılan saldırıya aktif görevli askerlerin yanı sıra yedek askerler de katıldı. Dün kara saldırılarının başlamasıyla bir gecede en az 100 Gazzeli öldürüldü. İsrail ordusu, bazı bölgelerin derhal tahliye edilmesini söylerken, İsrail Başbakanı Netanyahu, Gazze’nin tamamını ele geçireceklerini dile getirdi.

İsrail ordusu, işgal altındaki Batı Şeria’nın kuzeyindeki Selfit kentine bağlı Kefr ed-Dik ve Burukin beldelerinde Filstinlilere ait 2 evi yıktı. Burukin Belediye Başkanı Fayid Sabra, İsrail ordusuna ait buldozerlerin, Kefr ed-Dik ve Burukin beldelerinde ruhsatsız inşa edildiği gerekçesiyle Filistinlilere ait 2 evin yıkımına başladığını söyledi.

Filistin resmi ajansı WAFA’nın pazartesi günü yayımladığı habere göre, İsrail güçleri bazı aileleri evlerinden zorla çıkardı ve bu evleri askeri karargah olarak kullanmaya başladı. Sabra, bu evlerden birinin 3 katlı olduğunu ve tamamen yerle bir edildiğini, bazı araçların da tahrip edildiğini belirtti.

İsrail güçlerinin 6 gündür iki beldeyi kuşatma altında tuttuğunu ve bazı evleri askeri karargaha çevirdiğini ifade eden Sabra, Filistinlilerin evlerinin arandığını ve eşyalarının dağıtıldığını kaydetti. İsrail ordusu, çarşamba akşamından bu yana bir İsraillinin öldüğü ve eşinin yaralandığı silahlı saldırının failini aradığı gerekçesiyle söz konusu iki beldeyi kuşatma altında tutuyor.

Gazze’deki hükümet, İsrail’in abluka ve saldırıları altındaki Gazze Şeridi’nde açlık krizinin derinleştiğini belirterek, günlük en az 500 yardım kamyonu ve 50 yakıt tankerinin girişine acil ihtiyaç duyulduğunu bildirdi. Gazze’deki hükümetin Medya Ofisi’nden yapılan açıklamada, Gazze Şeridi’nde devam eden İsrail’in ablukası ve sistematik saldırıları nedeniyle insani krizin hızla büyüdüğü kaydedildi.

Açıklamada, “Bölgede yaşayan 2,4 milyondan fazla sivilin hayatı tehlike altında. Sahadaki gerçekler ve çeşitli sektörlerdeki çöküş, en azından günlük 500 yardım kamyonu ile 50 yakıt kamyonunun acilen Gazze’ye ulaştırılması gerekiyor” ifadelerine yer verildi. Açıklamada, bu yardımların, sağlık, gıda ve temel ihtiyaç malzemelerini içerirken, yakıt ise fırınlar, hastaneler ve su ile kanalizasyon sistemlerinin çalışması için şart olduğu vurgulandı.

Gazze'de son durum: Can kaybı 53 bin 339'a yükseldi - Son Dakika Dünya  Haberleri | NTV Haber

Gaziantep’te Halı Fabrikasında Patlama

Gaziantep’te bir halı fabrikasının buhar kazanında meydana gelen patlama sonucu 7 işçi yaralandı.

2. Organize Sanayi Bölgesi’nde bir halı fabrikasının buhar kazanında henüz bilinmeyen bir nedenle patlama meydana geldi.

İhbar üzerine olay yerine çok sayıda itfaiye, sağlık ve polis ekibi sevk edildi.

Patlamanın etkisiyle yaralanan 7 fabrika işçisi, olay yerine gelen ambulanslarla kentteki çeşitli hastanelere sevk edildi.

Patlama sonucu fabrikanın duvarlarında ve çevrede park halinde bulunan 3 araçta hasar oluştu.

Gaziantep'te fabrikada patlama: Yaralılar var - Son Dakika Türkiye  Haberleri | NTV Haber